Wednesday, June 16, 2010

GAZZE'de KUDUZ VAR / Yilmaz Gursoy
Önce 14 Temmuz tarihinde Herald Sun gazetesinde Alan Howe imzası ile yayınlanan ve Konsolosluğumuz tarafından Türk toplumuna İngilizcesi yollanan hakaret dolu yazının
Türkçesini veriyorum:

"
Gazze’de kuduz var
Yani bir tür kuduz demek istiyorum. Aslında bu, nefret dolu hain İslamcıların bulaşıcı bir hastalığı. Fakat belirtileri ve teşhisi kuduz ile aynı.İran da bazı kuduz belirtileri gösteriyor – ve diğer birçok Arap ülkesinde olduğu gibi kendilerine yakışan bir biçimde çılgınca havlayan başkan Mahmut Ahmedinejad tarafından yönlendiriliyor.Şu anda ise medeni kalmakta ısrar eden bizler için büyük bir tehlike doğmak üzere; Türkiye de kuduza yakalanmak üzere olabilir.Eğer dünyanın en önemli güvenlik kuruluşu olan Nato’ya üye olan Türkiye de İslamcıların etkisine kapılırsa hepimiz hapı yutarız.Birleşmiş Milletler geçen hafta İran’a karşı yeni yasaklamalar getirdi. Bunların amacı, İsrail’i yok etmeye yönelik nükleer programı için ceza mahiyetini yaşıyordu. Tabii İran İsrail’den sonra roket menzilinde olan diğer demokrasilere de saldıracak.Geçen yıl ‘seçimleri’ çalan sahtekar diktatör Mahmut Ahmedinejad, İsrail ve onun müttefiklerini yok etmeyi planlıyor.Ahmedinejad, 1956 yılının sonlarında bu dünyaya bir pislik gibi geldi ve hemen cehenneme doğru yöneldi. Bu uğraşı sırasında da elinden geldiği kadar masum insanı öldürmeye çalıştı.Kendi standartlarına göre de başarılı oldu. Ajanları, geçen yılın sahte seçinlerini protesto etmek isteyen kahraman çocukları öldürüyor ve onlara tecavüz ediyorlar.Masum insanların vinçlerden asılarak yavaş yavaş boğularak öldürüldüğü halka açık idam sahneleri onun özelliklerinden birisidir.Avustralyalıları hedef almayacağını da düşünmeyin.Geçenlerde ağzından salyalar akarak ‘ İsrail’i tanıyan herkesin İslam ülkesinin(İran) ateşinde yanacağını’ söyledi.Geçen haftaki Birleşmiş Milletler oylamasında Lübnan çekimser kalırken Türkiye İran’ı destekledi. Batı’nın dostu olmayan Çin ve Rusya bile serseri İran aleyhinde oy kulanırken Türkiye bunu yapmadı.Gerçek o ki Türkiye artık dostumuz olmayabilir.Çanakkale’den doğan olağanüstü ortak tarihimize ve oradan gelen Avustralya-Türkiye bağlarına rağmen beş yıl sonra yapılacak olan yüzüncü yılda yeniden düşman olmamız çok mümkün görünüyor. Ama bu defa tehlike çok daha büyük.1915’de Türklere karşı kaybettik. 2010’da kazanmalarına müsaade edemeyiz.Türkler, Truva hikayesine sahip çıktılar. Truva atını görünce tanıyacaklarını sanırsınız. Fakat başbakanlarını ikinci defa seçmeye gelince çuvalladılar. Beş yıl önce ılımlı görünen bu tutucu bütün milleti üçkağıda getirdi.Dünyanın en büyük şehirlerinden İstanbul’un belediye başkanı olarak karizmatik Erdoğan, ulaşım, su ve elektrik sorunlarına çözüm getirdi. ‘Camiler kışlamız, kubbeler miğferimiz, minareler mızrağımız ve müminler neferimiz olacak’ dediği için partisi yasaklanıp kendisi hapse atılmasına rağmen aşırı İslamcı eğilimlerini gizlemeyi yeğledi.Hapisten çıkınca da ‘ılımlı’ AKP’yi kurdu ama şimdi bu AKP yeni bir Truva atını andırıyor.İktidara geldiğinden beri saklamaya çalıştığı gerçek yüzü, geçen ay sözüm ona Gazze halkına yardım götüren Hürriyet Filosunu desteklemesi ile su yüzüne çıktı.Organizatörlerin bile bile felakete yolladığı 663 Gazze ‘dostu’ hayalperest, izinsiz olarak yardım taşımaya kalkıştı. Terör örgütü Hamas’ın kontrolünde olan Gazze, İsrail ve Mısır tarafından ablukaya alınmış durumdadır. Çünkü öevre ülkeler radikal İslamı ihraç etme tehlikesi vardır.Gazze’den İsrail’e yönelik roket saldırıları bunun bir kanıtıdır.Türk bayraklı MV Mavi Marmara, filonun başında giderken İsrail komandoları tarafından durduruldu. Askerler, gemiye inmeden önce şok bombaları attılar.İlginçtir ki, evlerinde hapsedilmiş peçeli karılarını geride bırakıp gelen Müslüman Türk erkeklerinin ‘şehit’ olmaya niyetleri yoktu ve bombalara aldırış etmeyecek şekilde savaş eğitimi almışlardı. Bunlar, dinlerini korumaya çalışan asil Hiristiyanlar gibi şehit olmak niyetinde değillerdi. Bunlar, kızgın ve cani insanlardı ve sınırlarını korumaya çalışan İsrail gibi bir demokratik ülkeden reaksiyon bekliyorladı - aynen Avustralya’nın sınırlarını koruduğu gibi.Türkiyenin lideri Erdoğan, silahsız gönüllülerin öldürülmesini ‘katliam’ olarak niteledi ama işin iç yüzünü o daha iyi bilir.Saldırıda ölenlerin ailelerine ve yakınlarına göre ölenlerin dörtte üçü şehit olmak istiyorlardı. Bu isteklerini yerine getirmesiiçin Allah’a dua etmişlerdi. Sonunda İsrail askerleri, Allah’a fazla iş bırakmayıp onların çoğunu öteki dünyaya yolladı.Yardım filosu hakkında dünyaya yaılıan yalan-yanlış haberlerden birkaç gün sonra İsrail’in iki kasabasına Kassam roketleri yollandı.Kimse ölmedi ama zaten plan bu değildi. Hamasın amacı, bölgeyi taş devrine götürmek için eski düzene dönmekti. "

Alan Howe
------------------
Bu yazıya cevap olarak yazılanları görmek için http://www.heraldsun.com.au/opinion/with-friends-like-these/story-e6frfhqf-1225879165249adresine bakınız.

Melbourne Konsolosluğundan gelen e-mail’de Bu tip yazılara cevap olarak Mevlana felsefesine dayanmaktan, Avustralyalılara kültür çalışmaları ile cevap vermekten dem vuruluyor.
Ben böyle bir yaklaşımı son derece yetersiz buluyorum. 30 yıldır Avustralya’da çalışmış ve basınını iyi tanıyan bir kişi olarak gayet iyi biliyorum ki Batı ülkelerinde size bir tokat atıldığında diğer yanağınızı çevirmezsiniz.

Batıda sessizlik, acizlik demektir. Mevlana, kültür iyi hoş ama Batı’da en geçerli metod ‘göze göz – dişe diş’ tir. Haddini bilmez Alan Howe ağzına gelen hakaretleri sıralıyorsa bizim toplum liderlerimizin de gereken girişimleri medeni ölçüler içinde yapmaları beklenir.
Her şeyden önce bu yazıyı Konsolosluğumuzun tercüme edip yollamasını beklerdim.

Yazının İngilizcesini genelde gençlerimizin çoğu anlayacaktır.
Ancak,onların da Konsolosluk mesajlarına meraklı olmadığını adım gibi biliyorum.. kaldı ki maalesef gençlerimizin çoğunun bu dallarda bezi bile yok.
Geriye kalıyor bizim gibi eskiler.. onların da büyük çoğunluğu bu yazıdaki hakaretleri anlayamazsa nasıl reaksiyon göstersinler?
Neyse, ben reaksiyonumu göstermek için Herald Sun gazetesine bir mesaj yolladım ve dedim ki:

---------------------
Her ne zaman fanatik bir demagog tarafından yazılmış bir makale görsem mutlaka Google’a girip bu yazının neden yazılmış olabileceğini araştırırım.

Mr Howe’nin yazısını okuyunca yine aynı şeyi yaptım ve Filistin-İsrail diyalogunu destekleyen bir Yahudi sitesi olan http://www.richardsilverstein.com/tikun_olam/tag/alan-howe-mossad-fan/Sitesinde şu bilgilere rastladım:
‘Rupert Murdoch, Avustralya’nın en büyük günlük gazetesi olan Herald Sun’a baş editör olarak Mossad’ın en büyük destekçilerinden olan Alan Howe’ı getirmiştir’
....’Rupert sayesinde editörlük sandalyesine dev bir Mossad sevdalısı oturtulmuştur’

Sonra oturup Rupert Murdoch’u araştırdım ve annesinin Yahudi olduğunu buldum
( bakınız: http://answers.yahoo.com/question/index?qid=20071025102913AAjilr3).

Tevrat kurallarına göre böylece Rupert de teknik olarak Yahudi olmaktadır.

Tevrat’a göre Yahudilik anne tarafından geçer, babadan değil.

Rupert’in yakın dostlarına göz atacak olursanız aşırı sağcı Ziyonist Benjamin Nethenyahu ve Ariel Sharon.

Şimdi Alan Howe’ın arkasındakileri görünce yazısını rahatlıkla hafife alabilirim.
Aslında hiç dikkate bile almam.

Kötü bir iş yaptın Alan. Gelecek sefere okuyucularına biraz daha saygılı olmanı beklerim.

Yilmaz Gursoy

No comments: