Wednesday, June 16, 2010
GAZZE'de KUDUZ VAR / Yilmaz Gursoy
Önce 14 Temmuz tarihinde Herald Sun gazetesinde Alan Howe imzası ile yayınlanan ve Konsolosluğumuz tarafından Türk toplumuna İngilizcesi yollanan hakaret dolu yazının
Türkçesini veriyorum:
"
Gazze’de kuduz var
Yani bir tür kuduz demek istiyorum. Aslında bu, nefret dolu hain İslamcıların bulaşıcı bir hastalığı. Fakat belirtileri ve teşhisi kuduz ile aynı.İran da bazı kuduz belirtileri gösteriyor – ve diğer birçok Arap ülkesinde olduğu gibi kendilerine yakışan bir biçimde çılgınca havlayan başkan Mahmut Ahmedinejad tarafından yönlendiriliyor.Şu anda ise medeni kalmakta ısrar eden bizler için büyük bir tehlike doğmak üzere; Türkiye de kuduza yakalanmak üzere olabilir.Eğer dünyanın en önemli güvenlik kuruluşu olan Nato’ya üye olan Türkiye de İslamcıların etkisine kapılırsa hepimiz hapı yutarız.Birleşmiş Milletler geçen hafta İran’a karşı yeni yasaklamalar getirdi. Bunların amacı, İsrail’i yok etmeye yönelik nükleer programı için ceza mahiyetini yaşıyordu. Tabii İran İsrail’den sonra roket menzilinde olan diğer demokrasilere de saldıracak.Geçen yıl ‘seçimleri’ çalan sahtekar diktatör Mahmut Ahmedinejad, İsrail ve onun müttefiklerini yok etmeyi planlıyor.Ahmedinejad, 1956 yılının sonlarında bu dünyaya bir pislik gibi geldi ve hemen cehenneme doğru yöneldi. Bu uğraşı sırasında da elinden geldiği kadar masum insanı öldürmeye çalıştı.Kendi standartlarına göre de başarılı oldu. Ajanları, geçen yılın sahte seçinlerini protesto etmek isteyen kahraman çocukları öldürüyor ve onlara tecavüz ediyorlar.Masum insanların vinçlerden asılarak yavaş yavaş boğularak öldürüldüğü halka açık idam sahneleri onun özelliklerinden birisidir.Avustralyalıları hedef almayacağını da düşünmeyin.Geçenlerde ağzından salyalar akarak ‘ İsrail’i tanıyan herkesin İslam ülkesinin(İran) ateşinde yanacağını’ söyledi.Geçen haftaki Birleşmiş Milletler oylamasında Lübnan çekimser kalırken Türkiye İran’ı destekledi. Batı’nın dostu olmayan Çin ve Rusya bile serseri İran aleyhinde oy kulanırken Türkiye bunu yapmadı.Gerçek o ki Türkiye artık dostumuz olmayabilir.Çanakkale’den doğan olağanüstü ortak tarihimize ve oradan gelen Avustralya-Türkiye bağlarına rağmen beş yıl sonra yapılacak olan yüzüncü yılda yeniden düşman olmamız çok mümkün görünüyor. Ama bu defa tehlike çok daha büyük.1915’de Türklere karşı kaybettik. 2010’da kazanmalarına müsaade edemeyiz.Türkler, Truva hikayesine sahip çıktılar. Truva atını görünce tanıyacaklarını sanırsınız. Fakat başbakanlarını ikinci defa seçmeye gelince çuvalladılar. Beş yıl önce ılımlı görünen bu tutucu bütün milleti üçkağıda getirdi.Dünyanın en büyük şehirlerinden İstanbul’un belediye başkanı olarak karizmatik Erdoğan, ulaşım, su ve elektrik sorunlarına çözüm getirdi. ‘Camiler kışlamız, kubbeler miğferimiz, minareler mızrağımız ve müminler neferimiz olacak’ dediği için partisi yasaklanıp kendisi hapse atılmasına rağmen aşırı İslamcı eğilimlerini gizlemeyi yeğledi.Hapisten çıkınca da ‘ılımlı’ AKP’yi kurdu ama şimdi bu AKP yeni bir Truva atını andırıyor.İktidara geldiğinden beri saklamaya çalıştığı gerçek yüzü, geçen ay sözüm ona Gazze halkına yardım götüren Hürriyet Filosunu desteklemesi ile su yüzüne çıktı.Organizatörlerin bile bile felakete yolladığı 663 Gazze ‘dostu’ hayalperest, izinsiz olarak yardım taşımaya kalkıştı. Terör örgütü Hamas’ın kontrolünde olan Gazze, İsrail ve Mısır tarafından ablukaya alınmış durumdadır. Çünkü öevre ülkeler radikal İslamı ihraç etme tehlikesi vardır.Gazze’den İsrail’e yönelik roket saldırıları bunun bir kanıtıdır.Türk bayraklı MV Mavi Marmara, filonun başında giderken İsrail komandoları tarafından durduruldu. Askerler, gemiye inmeden önce şok bombaları attılar.İlginçtir ki, evlerinde hapsedilmiş peçeli karılarını geride bırakıp gelen Müslüman Türk erkeklerinin ‘şehit’ olmaya niyetleri yoktu ve bombalara aldırış etmeyecek şekilde savaş eğitimi almışlardı. Bunlar, dinlerini korumaya çalışan asil Hiristiyanlar gibi şehit olmak niyetinde değillerdi. Bunlar, kızgın ve cani insanlardı ve sınırlarını korumaya çalışan İsrail gibi bir demokratik ülkeden reaksiyon bekliyorladı - aynen Avustralya’nın sınırlarını koruduğu gibi.Türkiyenin lideri Erdoğan, silahsız gönüllülerin öldürülmesini ‘katliam’ olarak niteledi ama işin iç yüzünü o daha iyi bilir.Saldırıda ölenlerin ailelerine ve yakınlarına göre ölenlerin dörtte üçü şehit olmak istiyorlardı. Bu isteklerini yerine getirmesiiçin Allah’a dua etmişlerdi. Sonunda İsrail askerleri, Allah’a fazla iş bırakmayıp onların çoğunu öteki dünyaya yolladı.Yardım filosu hakkında dünyaya yaılıan yalan-yanlış haberlerden birkaç gün sonra İsrail’in iki kasabasına Kassam roketleri yollandı.Kimse ölmedi ama zaten plan bu değildi. Hamasın amacı, bölgeyi taş devrine götürmek için eski düzene dönmekti. "
Alan Howe
------------------
Bu yazıya cevap olarak yazılanları görmek için http://www.heraldsun.com.au/opinion/with-friends-like-these/story-e6frfhqf-1225879165249adresine bakınız.
Melbourne Konsolosluğundan gelen e-mail’de Bu tip yazılara cevap olarak Mevlana felsefesine dayanmaktan, Avustralyalılara kültür çalışmaları ile cevap vermekten dem vuruluyor.
Ben böyle bir yaklaşımı son derece yetersiz buluyorum. 30 yıldır Avustralya’da çalışmış ve basınını iyi tanıyan bir kişi olarak gayet iyi biliyorum ki Batı ülkelerinde size bir tokat atıldığında diğer yanağınızı çevirmezsiniz.
Batıda sessizlik, acizlik demektir. Mevlana, kültür iyi hoş ama Batı’da en geçerli metod ‘göze göz – dişe diş’ tir. Haddini bilmez Alan Howe ağzına gelen hakaretleri sıralıyorsa bizim toplum liderlerimizin de gereken girişimleri medeni ölçüler içinde yapmaları beklenir.
Her şeyden önce bu yazıyı Konsolosluğumuzun tercüme edip yollamasını beklerdim.
Yazının İngilizcesini genelde gençlerimizin çoğu anlayacaktır.
Ancak,onların da Konsolosluk mesajlarına meraklı olmadığını adım gibi biliyorum.. kaldı ki maalesef gençlerimizin çoğunun bu dallarda bezi bile yok.
Geriye kalıyor bizim gibi eskiler.. onların da büyük çoğunluğu bu yazıdaki hakaretleri anlayamazsa nasıl reaksiyon göstersinler?
Neyse, ben reaksiyonumu göstermek için Herald Sun gazetesine bir mesaj yolladım ve dedim ki:
---------------------
Her ne zaman fanatik bir demagog tarafından yazılmış bir makale görsem mutlaka Google’a girip bu yazının neden yazılmış olabileceğini araştırırım.
Mr Howe’nin yazısını okuyunca yine aynı şeyi yaptım ve Filistin-İsrail diyalogunu destekleyen bir Yahudi sitesi olan http://www.richardsilverstein.com/tikun_olam/tag/alan-howe-mossad-fan/Sitesinde şu bilgilere rastladım:
‘Rupert Murdoch, Avustralya’nın en büyük günlük gazetesi olan Herald Sun’a baş editör olarak Mossad’ın en büyük destekçilerinden olan Alan Howe’ı getirmiştir’
....’Rupert sayesinde editörlük sandalyesine dev bir Mossad sevdalısı oturtulmuştur’
Sonra oturup Rupert Murdoch’u araştırdım ve annesinin Yahudi olduğunu buldum
( bakınız: http://answers.yahoo.com/question/index?qid=20071025102913AAjilr3).
Tevrat kurallarına göre böylece Rupert de teknik olarak Yahudi olmaktadır.
Tevrat’a göre Yahudilik anne tarafından geçer, babadan değil.
Rupert’in yakın dostlarına göz atacak olursanız aşırı sağcı Ziyonist Benjamin Nethenyahu ve Ariel Sharon.
Şimdi Alan Howe’ın arkasındakileri görünce yazısını rahatlıkla hafife alabilirim.
Aslında hiç dikkate bile almam.
Kötü bir iş yaptın Alan. Gelecek sefere okuyucularına biraz daha saygılı olmanı beklerim.
Yilmaz Gursoy
Önce 14 Temmuz tarihinde Herald Sun gazetesinde Alan Howe imzası ile yayınlanan ve Konsolosluğumuz tarafından Türk toplumuna İngilizcesi yollanan hakaret dolu yazının
Türkçesini veriyorum:
"
Gazze’de kuduz var
Yani bir tür kuduz demek istiyorum. Aslında bu, nefret dolu hain İslamcıların bulaşıcı bir hastalığı. Fakat belirtileri ve teşhisi kuduz ile aynı.İran da bazı kuduz belirtileri gösteriyor – ve diğer birçok Arap ülkesinde olduğu gibi kendilerine yakışan bir biçimde çılgınca havlayan başkan Mahmut Ahmedinejad tarafından yönlendiriliyor.Şu anda ise medeni kalmakta ısrar eden bizler için büyük bir tehlike doğmak üzere; Türkiye de kuduza yakalanmak üzere olabilir.Eğer dünyanın en önemli güvenlik kuruluşu olan Nato’ya üye olan Türkiye de İslamcıların etkisine kapılırsa hepimiz hapı yutarız.Birleşmiş Milletler geçen hafta İran’a karşı yeni yasaklamalar getirdi. Bunların amacı, İsrail’i yok etmeye yönelik nükleer programı için ceza mahiyetini yaşıyordu. Tabii İran İsrail’den sonra roket menzilinde olan diğer demokrasilere de saldıracak.Geçen yıl ‘seçimleri’ çalan sahtekar diktatör Mahmut Ahmedinejad, İsrail ve onun müttefiklerini yok etmeyi planlıyor.Ahmedinejad, 1956 yılının sonlarında bu dünyaya bir pislik gibi geldi ve hemen cehenneme doğru yöneldi. Bu uğraşı sırasında da elinden geldiği kadar masum insanı öldürmeye çalıştı.Kendi standartlarına göre de başarılı oldu. Ajanları, geçen yılın sahte seçinlerini protesto etmek isteyen kahraman çocukları öldürüyor ve onlara tecavüz ediyorlar.Masum insanların vinçlerden asılarak yavaş yavaş boğularak öldürüldüğü halka açık idam sahneleri onun özelliklerinden birisidir.Avustralyalıları hedef almayacağını da düşünmeyin.Geçenlerde ağzından salyalar akarak ‘ İsrail’i tanıyan herkesin İslam ülkesinin(İran) ateşinde yanacağını’ söyledi.Geçen haftaki Birleşmiş Milletler oylamasında Lübnan çekimser kalırken Türkiye İran’ı destekledi. Batı’nın dostu olmayan Çin ve Rusya bile serseri İran aleyhinde oy kulanırken Türkiye bunu yapmadı.Gerçek o ki Türkiye artık dostumuz olmayabilir.Çanakkale’den doğan olağanüstü ortak tarihimize ve oradan gelen Avustralya-Türkiye bağlarına rağmen beş yıl sonra yapılacak olan yüzüncü yılda yeniden düşman olmamız çok mümkün görünüyor. Ama bu defa tehlike çok daha büyük.1915’de Türklere karşı kaybettik. 2010’da kazanmalarına müsaade edemeyiz.Türkler, Truva hikayesine sahip çıktılar. Truva atını görünce tanıyacaklarını sanırsınız. Fakat başbakanlarını ikinci defa seçmeye gelince çuvalladılar. Beş yıl önce ılımlı görünen bu tutucu bütün milleti üçkağıda getirdi.Dünyanın en büyük şehirlerinden İstanbul’un belediye başkanı olarak karizmatik Erdoğan, ulaşım, su ve elektrik sorunlarına çözüm getirdi. ‘Camiler kışlamız, kubbeler miğferimiz, minareler mızrağımız ve müminler neferimiz olacak’ dediği için partisi yasaklanıp kendisi hapse atılmasına rağmen aşırı İslamcı eğilimlerini gizlemeyi yeğledi.Hapisten çıkınca da ‘ılımlı’ AKP’yi kurdu ama şimdi bu AKP yeni bir Truva atını andırıyor.İktidara geldiğinden beri saklamaya çalıştığı gerçek yüzü, geçen ay sözüm ona Gazze halkına yardım götüren Hürriyet Filosunu desteklemesi ile su yüzüne çıktı.Organizatörlerin bile bile felakete yolladığı 663 Gazze ‘dostu’ hayalperest, izinsiz olarak yardım taşımaya kalkıştı. Terör örgütü Hamas’ın kontrolünde olan Gazze, İsrail ve Mısır tarafından ablukaya alınmış durumdadır. Çünkü öevre ülkeler radikal İslamı ihraç etme tehlikesi vardır.Gazze’den İsrail’e yönelik roket saldırıları bunun bir kanıtıdır.Türk bayraklı MV Mavi Marmara, filonun başında giderken İsrail komandoları tarafından durduruldu. Askerler, gemiye inmeden önce şok bombaları attılar.İlginçtir ki, evlerinde hapsedilmiş peçeli karılarını geride bırakıp gelen Müslüman Türk erkeklerinin ‘şehit’ olmaya niyetleri yoktu ve bombalara aldırış etmeyecek şekilde savaş eğitimi almışlardı. Bunlar, dinlerini korumaya çalışan asil Hiristiyanlar gibi şehit olmak niyetinde değillerdi. Bunlar, kızgın ve cani insanlardı ve sınırlarını korumaya çalışan İsrail gibi bir demokratik ülkeden reaksiyon bekliyorladı - aynen Avustralya’nın sınırlarını koruduğu gibi.Türkiyenin lideri Erdoğan, silahsız gönüllülerin öldürülmesini ‘katliam’ olarak niteledi ama işin iç yüzünü o daha iyi bilir.Saldırıda ölenlerin ailelerine ve yakınlarına göre ölenlerin dörtte üçü şehit olmak istiyorlardı. Bu isteklerini yerine getirmesiiçin Allah’a dua etmişlerdi. Sonunda İsrail askerleri, Allah’a fazla iş bırakmayıp onların çoğunu öteki dünyaya yolladı.Yardım filosu hakkında dünyaya yaılıan yalan-yanlış haberlerden birkaç gün sonra İsrail’in iki kasabasına Kassam roketleri yollandı.Kimse ölmedi ama zaten plan bu değildi. Hamasın amacı, bölgeyi taş devrine götürmek için eski düzene dönmekti. "
Alan Howe
------------------
Bu yazıya cevap olarak yazılanları görmek için http://www.heraldsun.com.au/opinion/with-friends-like-these/story-e6frfhqf-1225879165249adresine bakınız.
Melbourne Konsolosluğundan gelen e-mail’de Bu tip yazılara cevap olarak Mevlana felsefesine dayanmaktan, Avustralyalılara kültür çalışmaları ile cevap vermekten dem vuruluyor.
Ben böyle bir yaklaşımı son derece yetersiz buluyorum. 30 yıldır Avustralya’da çalışmış ve basınını iyi tanıyan bir kişi olarak gayet iyi biliyorum ki Batı ülkelerinde size bir tokat atıldığında diğer yanağınızı çevirmezsiniz.
Batıda sessizlik, acizlik demektir. Mevlana, kültür iyi hoş ama Batı’da en geçerli metod ‘göze göz – dişe diş’ tir. Haddini bilmez Alan Howe ağzına gelen hakaretleri sıralıyorsa bizim toplum liderlerimizin de gereken girişimleri medeni ölçüler içinde yapmaları beklenir.
Her şeyden önce bu yazıyı Konsolosluğumuzun tercüme edip yollamasını beklerdim.
Yazının İngilizcesini genelde gençlerimizin çoğu anlayacaktır.
Ancak,onların da Konsolosluk mesajlarına meraklı olmadığını adım gibi biliyorum.. kaldı ki maalesef gençlerimizin çoğunun bu dallarda bezi bile yok.
Geriye kalıyor bizim gibi eskiler.. onların da büyük çoğunluğu bu yazıdaki hakaretleri anlayamazsa nasıl reaksiyon göstersinler?
Neyse, ben reaksiyonumu göstermek için Herald Sun gazetesine bir mesaj yolladım ve dedim ki:
---------------------
Her ne zaman fanatik bir demagog tarafından yazılmış bir makale görsem mutlaka Google’a girip bu yazının neden yazılmış olabileceğini araştırırım.
Mr Howe’nin yazısını okuyunca yine aynı şeyi yaptım ve Filistin-İsrail diyalogunu destekleyen bir Yahudi sitesi olan http://www.richardsilverstein.com/tikun_olam/tag/alan-howe-mossad-fan/Sitesinde şu bilgilere rastladım:
‘Rupert Murdoch, Avustralya’nın en büyük günlük gazetesi olan Herald Sun’a baş editör olarak Mossad’ın en büyük destekçilerinden olan Alan Howe’ı getirmiştir’
....’Rupert sayesinde editörlük sandalyesine dev bir Mossad sevdalısı oturtulmuştur’
Sonra oturup Rupert Murdoch’u araştırdım ve annesinin Yahudi olduğunu buldum
( bakınız: http://answers.yahoo.com/question/index?qid=20071025102913AAjilr3).
Tevrat kurallarına göre böylece Rupert de teknik olarak Yahudi olmaktadır.
Tevrat’a göre Yahudilik anne tarafından geçer, babadan değil.
Rupert’in yakın dostlarına göz atacak olursanız aşırı sağcı Ziyonist Benjamin Nethenyahu ve Ariel Sharon.
Şimdi Alan Howe’ın arkasındakileri görünce yazısını rahatlıkla hafife alabilirim.
Aslında hiç dikkate bile almam.
Kötü bir iş yaptın Alan. Gelecek sefere okuyucularına biraz daha saygılı olmanı beklerim.
Yilmaz Gursoy
Thursday, June 10, 2010
Lutfen asagidaki mektubu asagidaki adreslere gonderiniz:
Gorevli kisiler:
mmacri@buenosaires.gov.ar,
gcba@buenosaires.gov.ar
Arjantin gazete adresleri:
telam@sinectis.com.ar, horaciogustavo47@hotmail.com, redaccion@clarin.com.ar, mcantelmi@clarin.com.ar, info@canal7argentina.com.ar, noticiero@canal7argentina.com.ar, info@america2.com.ar, vvarela@america2.com.ar, info@canal9.com.ar, efrigerio@canal9.com.ar, emiliafrigerio@hotmail.com, info@telefe.com.ar, hgarcia@telefe.com.ar, juanmiceli@artear.com, info@canal13.com.ar, editor@dyn.com.ar, politica@dyn.com.ar, gvucetich@noticiasargentinas.com, administracion@noticiasargentinas.com, dvivot@clarin.com.ar, info@lanacion.com.ar, gscriven@lanacion.com.ar, mmachicado@lanacion.com.ar, ellorente@lanacion.com.ar, info@buenosairesherald.com, economia@buenosairesherald.com, info@veintitres.com, correonoticias@perfil.com.ar ; noticias@perfil.com.ar, alobalzos@perfil.com.ar
Ornek protesto mektubu:
Dear Mauricio Macri and Marcos Pena,
We are extremely disappointed that the Buenos Aires council’s cancelation of the erection of the Ataturk’s designated portrait sculpture. We don’t think that we need Armenian resources for the founder of the Turkish republican of Ataturk. It is more than just enough to read "the foreword" of a book called: "Kemal Ataturk, Constructor de la Nueva Turquia", 1966, Editorial La Mandragora 1966, Editorial La Mandragora'' written by Ambassador Blanco Villalta.
As proved by many academics that Armenian allegations are full of contradictions.
Many historians agreed with that Armenian claims are full of one sided stories.
As known, their accusations are not included of United Nation’s definition of the ‘Genocide’ .http://www.historyoftruth.com/declaration-made-by-american-academicians-may-19-1985).More details of the facts of the 1915 ‘s incidents and Armenian statements can be found in the following : http://www.tallarmeniantale.com/ It is precisely enough to ensure that Turks feel close to Argentineans which proves that given name to an important road to Argentina street’ in Turkiye (Turkey). http://www.google.com.tr/images?rlz=1T4ADBF_enUS285TR293&q=arjantin+caddesi&um=1&ie=UTF-8&source=univ&ei=AGUPTKWsJcWG4QaPv6yaDA&sa=X&oi=image_result_group&ct=title&resnum=5&ved=0CD0QsAQwBA
Kindly
Julia G. Arslan
TURKCESI:
Turkiye bircok yerde 'Arjantin' ismini tasiyan cadde, sokak, meydan, mekan ismi yok mu?
Bakiniz:
http://www.google.com.tr/images?rlz=1T4ADBF_enUS285TR293&q=arjantin+caddesi&um=1&ie=UTF-8&source=univ&ei=AGUPTKWsJcWG4QaPv6yaDA&sa=X&oi=image_result_group&ct=title&resnum=5&ved=0CD0QsAQwBA) .....
Pekiii Arjantin'in yaptigina sessiz mi kalacagiz? Turkler neye/nelere sessiz degil ki,bu olaya sesli cevap vermeli demeyecegim tabiki.
Hatirlatma yapmak gerekirse: "ATAYI ÝÇERDE HIRPALARSANIZ Ýnternet Haberde dün, Erdoðandan, Atatürk resti! baþlýklý haberi, haberdeki Erdoðanýn Arjantin programýna göre Buenos Aireste, Atatürk Anýtýnýn açýlýþýný yapacaktý. Ancak, Arjantindeki Ermeni lobisinin baskýsý nedeniyle Arjantin Hükümeti, Atatürk Anýtýnýn açýlýþýný programdan kaldýrdý. Baþbakan Erdoðan da bu davranýþa tepki göstererek Arjantin ziyaretini iptal etti tümceleri okuyunca, inanansým gelmedi. Aslýnda inanmayý çok isterdim!..
Siz içerde Atayý hýrpalarsanýz, dýþarýda elin oðlu çýkar böyle çirkinlikler yapar!.. http://www.internethaber.com/27-mayis,-abdnin-turk-ordusuna-tuzagidir-9975y.htm?interstitial=true )
Arjantin'deki olaylar için duygu ve düþüncelerinizi ifade etmek isterseniz, aþaðýdaki mektubu olduðu gibi yollayabilirsiniz:
To: mmacri@buenosaires.gov.ar, gcba@buenosaires.gov.ar
Sayýn Mauricio Macri and Marcos Pena,
Buenos Aires Belediyesi'nin mütena parklarýnda Atatürk'ün büstüne yer vermemesi nedeni ile hayal kýrýklýðýna uðradýk. Atatürk'ü öðrenmek için Ermeni kaynaklarýna ihtiyaç duyduðunuzu sanmýyoruz. Sadece son büyükelçi Blanco Villalta tarafýndan yazýlan ''Kemal Ataturk, Constructor de la Nueva Turquia", 1966, Editorial La Mandragora' kitabýnýn önsözü, Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusunu takdir etmek için yeterlidir. Ermeni iddialarý çeliþkilerle doludur. Çok sayýda tarihçi, onlarýn tek yanlý hikayelerine katýlmamaktadýr.
http://www.historyoftruth.com/declaration-made-by-american-academicians-may-19-1985). 1915 olaylarý hakkýndaki gerçekler, yalan ve sahte Ermeni beyanatlarý, ayrýntýlarý ile http://www.tallarmeniantale.com/ web sitesinde yer almaktadýr.
Esasen, bu iddialar, Birleþmiþ Milletler 'soykýrým' tanýmýna uymamaktadýr. Þurasý kesindir ki, Türkler, Arjantililerle bir yakýnlýk hissetmektedirler. Yoksa neden Ankara'daki en mütena caddelerimizden birine 'Arjantin Caddesi' ismini verelim?
http://www.google.com.tr/images?rlz=1T4ADBF_enUS285TR293&q=arjantin+caddesi&um=1&ie=UTF-8&source=univ&ei=AGUPTKWsJcWG4QaPv6yaDA&sa=X&oi=image_result_group&ct=title&resnum=5&ved=0CD0QsAQwBA
Saygýlarýmla,
Ýmza....
Gorevli kisiler:
mmacri@buenosaires.gov.ar,
gcba@buenosaires.gov.ar
Arjantin gazete adresleri:
telam@sinectis.com.ar, horaciogustavo47@hotmail.com, redaccion@clarin.com.ar, mcantelmi@clarin.com.ar, info@canal7argentina.com.ar, noticiero@canal7argentina.com.ar, info@america2.com.ar, vvarela@america2.com.ar, info@canal9.com.ar, efrigerio@canal9.com.ar, emiliafrigerio@hotmail.com, info@telefe.com.ar, hgarcia@telefe.com.ar, juanmiceli@artear.com, info@canal13.com.ar, editor@dyn.com.ar, politica@dyn.com.ar, gvucetich@noticiasargentinas.com, administracion@noticiasargentinas.com, dvivot@clarin.com.ar, info@lanacion.com.ar, gscriven@lanacion.com.ar, mmachicado@lanacion.com.ar, ellorente@lanacion.com.ar, info@buenosairesherald.com, economia@buenosairesherald.com, info@veintitres.com, correonoticias@perfil.com.ar ; noticias@perfil.com.ar, alobalzos@perfil.com.ar
Ornek protesto mektubu:
Dear Mauricio Macri and Marcos Pena,
We are extremely disappointed that the Buenos Aires council’s cancelation of the erection of the Ataturk’s designated portrait sculpture. We don’t think that we need Armenian resources for the founder of the Turkish republican of Ataturk. It is more than just enough to read "the foreword" of a book called: "Kemal Ataturk, Constructor de la Nueva Turquia", 1966, Editorial La Mandragora 1966, Editorial La Mandragora'' written by Ambassador Blanco Villalta.
As proved by many academics that Armenian allegations are full of contradictions.
Many historians agreed with that Armenian claims are full of one sided stories.
As known, their accusations are not included of United Nation’s definition of the ‘Genocide’ .http://www.historyoftruth.com/declaration-made-by-american-academicians-may-19-1985).More details of the facts of the 1915 ‘s incidents and Armenian statements can be found in the following : http://www.tallarmeniantale.com/ It is precisely enough to ensure that Turks feel close to Argentineans which proves that given name to an important road to Argentina street’ in Turkiye (Turkey). http://www.google.com.tr/images?rlz=1T4ADBF_enUS285TR293&q=arjantin+caddesi&um=1&ie=UTF-8&source=univ&ei=AGUPTKWsJcWG4QaPv6yaDA&sa=X&oi=image_result_group&ct=title&resnum=5&ved=0CD0QsAQwBA
Kindly
Julia G. Arslan
TURKCESI:
Turkiye bircok yerde 'Arjantin' ismini tasiyan cadde, sokak, meydan, mekan ismi yok mu?
Bakiniz:
http://www.google.com.tr/images?rlz=1T4ADBF_enUS285TR293&q=arjantin+caddesi&um=1&ie=UTF-8&source=univ&ei=AGUPTKWsJcWG4QaPv6yaDA&sa=X&oi=image_result_group&ct=title&resnum=5&ved=0CD0QsAQwBA) .....
Pekiii Arjantin'in yaptigina sessiz mi kalacagiz? Turkler neye/nelere sessiz degil ki,bu olaya sesli cevap vermeli demeyecegim tabiki.
Hatirlatma yapmak gerekirse: "ATAYI ÝÇERDE HIRPALARSANIZ Ýnternet Haberde dün, Erdoðandan, Atatürk resti! baþlýklý haberi, haberdeki Erdoðanýn Arjantin programýna göre Buenos Aireste, Atatürk Anýtýnýn açýlýþýný yapacaktý. Ancak, Arjantindeki Ermeni lobisinin baskýsý nedeniyle Arjantin Hükümeti, Atatürk Anýtýnýn açýlýþýný programdan kaldýrdý. Baþbakan Erdoðan da bu davranýþa tepki göstererek Arjantin ziyaretini iptal etti tümceleri okuyunca, inanansým gelmedi. Aslýnda inanmayý çok isterdim!..
Siz içerde Atayý hýrpalarsanýz, dýþarýda elin oðlu çýkar böyle çirkinlikler yapar!.. http://www.internethaber.com/27-mayis,-abdnin-turk-ordusuna-tuzagidir-9975y.htm?interstitial=true )
Arjantin'deki olaylar için duygu ve düþüncelerinizi ifade etmek isterseniz, aþaðýdaki mektubu olduðu gibi yollayabilirsiniz:
To: mmacri@buenosaires.gov.ar, gcba@buenosaires.gov.ar
Sayýn Mauricio Macri and Marcos Pena,
Buenos Aires Belediyesi'nin mütena parklarýnda Atatürk'ün büstüne yer vermemesi nedeni ile hayal kýrýklýðýna uðradýk. Atatürk'ü öðrenmek için Ermeni kaynaklarýna ihtiyaç duyduðunuzu sanmýyoruz. Sadece son büyükelçi Blanco Villalta tarafýndan yazýlan ''Kemal Ataturk, Constructor de la Nueva Turquia", 1966, Editorial La Mandragora' kitabýnýn önsözü, Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusunu takdir etmek için yeterlidir. Ermeni iddialarý çeliþkilerle doludur. Çok sayýda tarihçi, onlarýn tek yanlý hikayelerine katýlmamaktadýr.
http://www.historyoftruth.com/declaration-made-by-american-academicians-may-19-1985). 1915 olaylarý hakkýndaki gerçekler, yalan ve sahte Ermeni beyanatlarý, ayrýntýlarý ile http://www.tallarmeniantale.com/ web sitesinde yer almaktadýr.
Esasen, bu iddialar, Birleþmiþ Milletler 'soykýrým' tanýmýna uymamaktadýr. Þurasý kesindir ki, Türkler, Arjantililerle bir yakýnlýk hissetmektedirler. Yoksa neden Ankara'daki en mütena caddelerimizden birine 'Arjantin Caddesi' ismini verelim?
http://www.google.com.tr/images?rlz=1T4ADBF_enUS285TR293&q=arjantin+caddesi&um=1&ie=UTF-8&source=univ&ei=AGUPTKWsJcWG4QaPv6yaDA&sa=X&oi=image_result_group&ct=title&resnum=5&ved=0CD0QsAQwBA
Saygýlarýmla,
Ýmza....
Wednesday, June 9, 2010
ADDRESS BY
HER EXCELLENCY MS QUENTIN BRYCE AC
GOVERNOR-GENERAL OF THE COMMONWEALTH OF AUSTRALIA
ON THE OCCASION OF
ANZAC DAY COMMEMORATION ADDRESS
AUSTRALIAN WAR MEMORIAL, CANBERRA
25 APRIL 2009
My fellow Australians
We gather this morning, in quietness and community, to remember our dead. To mourn their passing.
To honour their deeds.
To breathe their spirit.
The thousands who perished at Gallipoli, many thousands more on the Western Front. The hundred
thousand whose names are kept in this shrine. The one and a half million who have served this nation.
We come to pay our respects and give our thanks.
To reflect deeply and fully on what their offering
means.
To make a place for them in our hearts.
We picture the stillness, the eerie silence of boats on the water, hovering in those tense hours before the
sun rose.
We can only imagine the force that drove them up the beach into assault and gunfire; the tenacity that
held them all that day and for eight long months, ceding nothing; giving everything.
We contemplate their courage: how it moved them to broach that dawn and face its
outpouring; steadfast, unflinching, brave.
We try to grasp their loss: what it meant to their mates and comrades; what it meant to those left at
home. Mothers and aunties; brothers, fathers, little ones. Grandchildren they would never meet. Lives
they would never get to build.
In place of these lives, there are quiet graves, and fields where poppies grow. From Hamel and Villers-
Bretonneux, to Valetta, Tobruk and Dar es Salaam, we find our countrymen at rest, reminding us how
far our nation's spirit has travelled, how much we have given.
On our own soil, each capital city and every country town has its memorial and its marker of that
loss. From this magnificent edifice, to regional war cemeteries, to the simplest plaque or park bench, our
landscape is inscribed with the story of our sacrifice.
It is indelibly recorded in our history and identity. We have a sacred trust to remain accountable to its
legacy.
Part of how we fulfill that is with our attention in moments like this one. In our regard for those who
march, and for those currently serving: peacekeepers, rebuilders, defenders and protectors in Iraq,
Afghanistan, East Timor, the Solomons, Egypt, the Sudan. In our esteem for a hero like Trooper Mark
Donaldson VC, our tribute to his supreme valour.
Yet we also keep faith with Anzac through the everyday.
In our own finding and testing of courage.
In our building of lives, homes and communities.
In our willingness to persevere through misfortune and adversity; to remain hopeful in the dry gullies.
In our capacity to reach out and deep when floodwaters rise and bushfires ravage.
In our remembrance of each other.
These too are thanks for what was laid down on our behalf.
"They shall not grow old, as we that are left grow old." Yet in our growing we allow them to flourish.
In our days and years, their memory finds an ample place.
"At the going down of the sun, and in the morning, we will remember them."
HER EXCELLENCY MS QUENTIN BRYCE AC
GOVERNOR-GENERAL OF THE COMMONWEALTH OF AUSTRALIA
ON THE OCCASION OF
ANZAC DAY COMMEMORATION ADDRESS
AUSTRALIAN WAR MEMORIAL, CANBERRA
25 APRIL 2009
My fellow Australians
We gather this morning, in quietness and community, to remember our dead. To mourn their passing.
To honour their deeds.
To breathe their spirit.
The thousands who perished at Gallipoli, many thousands more on the Western Front. The hundred
thousand whose names are kept in this shrine. The one and a half million who have served this nation.
We come to pay our respects and give our thanks.
To reflect deeply and fully on what their offering
means.
To make a place for them in our hearts.
We picture the stillness, the eerie silence of boats on the water, hovering in those tense hours before the
sun rose.
We can only imagine the force that drove them up the beach into assault and gunfire; the tenacity that
held them all that day and for eight long months, ceding nothing; giving everything.
We contemplate their courage: how it moved them to broach that dawn and face its
outpouring; steadfast, unflinching, brave.
We try to grasp their loss: what it meant to their mates and comrades; what it meant to those left at
home. Mothers and aunties; brothers, fathers, little ones. Grandchildren they would never meet. Lives
they would never get to build.
In place of these lives, there are quiet graves, and fields where poppies grow. From Hamel and Villers-
Bretonneux, to Valetta, Tobruk and Dar es Salaam, we find our countrymen at rest, reminding us how
far our nation's spirit has travelled, how much we have given.
On our own soil, each capital city and every country town has its memorial and its marker of that
loss. From this magnificent edifice, to regional war cemeteries, to the simplest plaque or park bench, our
landscape is inscribed with the story of our sacrifice.
It is indelibly recorded in our history and identity. We have a sacred trust to remain accountable to its
legacy.
Part of how we fulfill that is with our attention in moments like this one. In our regard for those who
march, and for those currently serving: peacekeepers, rebuilders, defenders and protectors in Iraq,
Afghanistan, East Timor, the Solomons, Egypt, the Sudan. In our esteem for a hero like Trooper Mark
Donaldson VC, our tribute to his supreme valour.
Yet we also keep faith with Anzac through the everyday.
In our own finding and testing of courage.
In our building of lives, homes and communities.
In our willingness to persevere through misfortune and adversity; to remain hopeful in the dry gullies.
In our capacity to reach out and deep when floodwaters rise and bushfires ravage.
In our remembrance of each other.
These too are thanks for what was laid down on our behalf.
"They shall not grow old, as we that are left grow old." Yet in our growing we allow them to flourish.
In our days and years, their memory finds an ample place.
"At the going down of the sun, and in the morning, we will remember them."
Subscribe to:
Posts (Atom)